Eyüp Sultan Camii ve Külliyesi

Eyüp Sultan Camii
1459 - 1800 Tekrar İnşaa Edilmiştir.

İstanbul'un en eski yerleşimlerinden biri olan Eyüp Sultan adını Halid Bin Zeyd Ebu Eyyup El- Ensari Hz. lerinden almıştır...
Bulunduğu semte ismini veren Eyüp Sultan Camii ve Külliyesi, Haliç kıyısının kuzeyinde bulunmaktadır. Türk İslam dünyasının kutsal olarak kabul ettiği yerlerden biridir. İslamiyet'i ilk kabul edenlerden ve 7. yüzyılda Arapların İstanbul'u kuşatması sırasında şehit olan Hz. Eyyübi El-Ensari buraya gömülmüştür ve Fatih Sultan Mehmed'in emri ile bu alana bir türbe ve yanına da bir cami yapılmıştır.

Cami, imaret, türbe, medrese ve hamamdan oluşan külliyenin yapımına 1458 yılında türbeden başlanmıştır, avlunun ortasındaki asırlık çınar, caminin tarihi kadar eskidir ve bu eser de bir çınar gibi dimdik ayakta durmaktadır, tabiî ki 1458'den sonra birkaç kez onarım görmüştür. 1766 yılında gerçekleşen İstanbul depremi sonrası büyük bir hasar gören külliyenin camisi, III. Selim'in emri ile 1798 yılında yıkılmış tekrar inşa edilmiştir. Uzun Hüseyin Ağa'nın talimatları doğrultusunda inşa edilmiş bu cami, 24 Ekim 1800 yılında III.Selim tarafından ibadete açılmıştır. III.Selim Mevlevi olduğu için, bir set ve çimen sofa bulunan avludaki parmaklıkların üzerinde Mevlevi sikkeleri vardır.

16.yüzyılda çinilerle süslenen türbedeki gümüş şamdanlar ve şebeke son dönemlere ait olup, sandukanın ayakucundaki kuyunun kabrin keşfi sırasında bulunan bir pınar olduğu varsayılır. Türbe tek kubbeli ve 8 köşelidir. Planı bakımından 8 payeli camiler grubuna giren caminin çevresinde serviler ve mezarlıklar yer alır. Necip Fazıl, Fevzi Çakmak, Ferhat Paşa, Mehmet Paşa, Ahmet Haşim, Sivavuş Paşa, Ziya Osman Saba ve Sokullu Mehmet Paşa'nın mezarları caminin bulunduğu çevreye uhrevi bir hal verir.

YUKARI

Ebu Eyyûb el-Ensarî ve Türbesi


Ebu Eyyûb Halid bin Zeyd veya Ebu Eyyûb El-ensarî (Arapça: أبو أيوب الأنصاري ö. 672), Türkçe'de zaman zaman Eyüp Sultan olarak anılan Sahabe'den biridir. İslam peygamberi Muhammed'i Mekke'den Medine'ye göç ettiği zaman evinde ilk misafir eden sahabidir. Bu sebeple kendisine bu olaydan sonra mihmandar-ı nebevî de dendiği olmuştur. Daha sonra 80'li yaşlarında İstanbul kuşatması sırasında şehit olmuştur. Vasiyeti üzerine İstanbul surlarının dibine gömüldüğüne dair bir rivayet vardır. Anlatıya göre daha sonra Akşemsettin manevi keşif yoluyla mezarını bulur. Şu anda onun adına bir türbe, kendi adı ile anılan Eyüp semtinde ve kendi adı verilen Eyüp Sultan Camii'sinde bulunmaktadır.

Ebû Eyyûb'un fazîlet ve kemâl itibariyle yüksek bir makamı vardı. Rasûlullah'ın eğitiminden geçmiş bir sahâbî olarak onun sünnetine çok önem verir, bir yanlışlık gördüğünde doğrusunu anlatır, hemen sünnetin uygulamasına çalışırdı. İslâm ordusu İstanbul'u kuşattığında hastalanan Ebû Eyyûb, o hâliyle bile Allah Rasûlünden şu hadisi nakletmiştir: "Kostantiniyye surunun dibine sâlih bir kişi gömülecektir." Umarım ki o kişi ben olayım (İbn Abd Rabbîh, el-Ikdü'l Ferîd, II, 213). Ordu komutanı Yezid Ebû Eyyûb'un tabutunu askerlerin ortasına almış, askerler de çarpışmalarda bu tabutu koruyarak ilerlemişlerdir. İstanbul surlarını korumakta olan Bizans kumandanı bu garib durumu görünce, "Bu nedir?" diye sormuş, Yezid de, "Bu bizim peygamberimizin sahâbisidir. Bize senin ülkende içerilere doğru götürülüp gömülmesini vasiyyet etti. Biz de onun bu isteğini yerine getireceğiz. " Bizans kumandanı: "Sen ne akılsız adamsın. Sen dönüp gidince biz onu köpeklere yem ederiz." Yezid: "Eğer onun kabrini açtığınızı veya cesedine birşey yaptığınızı duyacak olursam ben de bütün Suriye'de öldürmedik hıristiyan, yıkmadık kilise bırakırsam bu ölüye ikramıma sebep olan zat-ı Peygamber'i (s.a.s.) inkâr etmiş olayım." Bunun üzerine kumandan şöyle demiştir: " Ben onun kabrini elimden geldiğince koruyacağımâ Mesih hakkı için söz veriyorum." Surların dışında defnedilen Ebû Eyyûb'un kabrinin üzerinde sonradan bir kubbe yapılmış ve bu mübarek adamın kabri müslümanların ve hıristiyanların saygı gösterdikleri bir yer olarak korunmuştur. Ebû Eyyûb el-Ensari hazretleri, Hayber savaşından dönülürken Rasûlullah'ın çadırının çevresinde kendiliğinden bütün gece nöbet tutmuş, Rasûlullah onun için, "Allah'ım, beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru" diye dua etmiştir (İbn İshâk, İbn Hişâm, es-Sire, III 354-355).

YUKARI